BİLMEYE İHTİYAÇ DUYMAK VE BİLMEKTEN KORKMAK
Bu haftaya da güzel dileklerimle başlıyorum. Kendiniz ve insanlık için verimli geçen ve geçecek olan haftalardan biri daha başladı.
Kimi insanlar neden hep bir şeyleri bilmek için çaba harcarken diğerlerinin böyle bir ihtiyacı olmaz. Bilmek, öğrenmek, araştırmak yerine verileni kabul etmek daha mı caziptir yoksa daha kolay olduğu için mi tercih edilir. Kimler sadece sunulanla yetinir? Bilmekten korkulur mu? Evet maalesef korkulur. Bakın bunun altında neler yatar.
S. Freud yaptığı keşiflerinden birinde “Kişinin kendini, potansiyelini (gizilgüç), duygusunu tanımaktan duyduğu korku bir çok psikolojik rahatsızlığın da nedenidir.” der.
Kişinin kendini tanımaktan korkması ile çevresini tanımaktan korkması eş biçimlidir. İçsel ve dışsal sorunlar temelde birbirine benzer. Yani genel anlamıyla bilgiden korkmak.
Bilgiden korkmak genelde savunma amaçlıdır. Kendimize duyduğumuz güveni, sevgi ve saygıyı korumaya çalışırız. Kendimizi aşağı, değersiz, kötü hissetmemize neden olacak bilgilerden korkmaya eğilimliyizdir. Bastırma gibi savunma mekanizmaları ile kendimizi koruruz. Acı veren gerçeklerin bilinç düzeyimize çıkmasına direnç gösteririz.
“Bir insanın yapabileceği en iyi şey kendine karşı tümüyle dürüst olmaya çalışmasıdır.” S. Freud
Kaçınmaya çalıştığımız bir gerçek de kişisel gelişimdir. Çünkü gelişim başka türlü bir korkuya, yetersizlik duygusuna yol açabilir. Bu nedenle de en iyi yönlerimize, yeteneklerimize ve hatta yaratıcılığımıza karşı direnir onları yok sayarız.
Çarpıcı bir örnek olarak gördüğüm, Adem ve Havva’nın tehlikeli bilgi ağacı miti, bilgiyi tanrılara özgü görür ve bir çok dinde yaygındır. İnanç ve dindarlık bilgiye yeğlenir ve sakıncalı görülerek yasaklanır. Bu bilgiler sadece bir grup insana aitmiş gibi görünür ve gösterilir. Yaratıcı, aslında yaratıcılığın o yalnızlığı içinde eskiye karşı çıkıp yeni bir şeyler bildirmiştir.
Gözü pek olmak gibi bir şeydir bu, en önde ve yapayalnız yürümek, meydan okumaktır. Korkuya anlayış gösterilmelidir, ancak yaratıcı olabilmek için de korkuyu aşmak gerekir. İçinde bir yetenek keşfetmek insana canlılık verir. Bu canlılığa tehlikeler, sorumluluklar, önde ve yalnız olmak eşlik eder.
Bir çok akıllı kadın, zeka ile erkeksilik arasında kurulan bilinç dışı özdeşleştirmenin yarattığı sorunlarla boğuşur. Araştırmak, incelemek, ilgi duymak, kanıtlamak, keşfetmek gibi. Özellikle de kadının kocası bunları bilinç dışı olarak tehlikeli buluyorsa, kadın da bunları kadınsılıktan uzaklaştırıcı şeyler olarak algılar. Bir çok kültür ve din kadınları öğrenmekten ve çalışmaktan uzak tutmaya çalışır. Bu durum muhtemelen kadınları kadınsı tutma isteğinden kaynaklanır.
Çekingen erkekler de, araştırmaya ilgi duymayı gözü karalık olarak görürler. Akıllı olmayı ve gerçeği aramayı iddiacı ve gözü peklik olarak algılarlar. Bu tarz tutumları kendilerinden daha yaşlı ve güçlü insanlara bırakırlar. Onların gazabını üzerine çekmek istemezler.
Çocuklar da meraklı ve araştırmacı olmayı, güçlü anne babanın alanına izinsiz girmek gibi algılayabilir. Yetişkinler de sık sık bunu besleyen tavırlar sergilerler. Çocuklarının özellikle cinselliğe yönelik heyecanlı, ilgili tavırlarını can sıkıcı hatta sakıncalı bulabilirler. Çocuklarının bu ilgisinden hoşlanan ve onaylayan ailelere fazla rastlanmaz.
Tüm bunlara benzer tavırlar, sömürülen, ezilmiş, güçsüz azınlıklarda ve hatta kölelerde de görülürdü. Bu insanlar çok fazla şey bilmeyi, özgürce keşfetmeyi sakıncalı bulurlar. Efendilerinin öfkelerini körüklemek istemezler. Böyle topluluklarda savunmaya yönelik, yapmacık bir saflık görülür. Zaten efendiler de bu insanların öğrenme merakını kamçılamaya meraklı değildirler.
Çok fazla şey bilen insanlar başkaldırmaya eğilimli olacaktır. Her iki taraf da bilgiyi, iyi bir şey olarak görmeyecektir. Hatta bu tip durumlarda bilgi sakıncalıdır bile.
Maymunlar arasında da gözünü rakibinin gözüne dikmek, çekinmeden bakmak üstünlük kurmanın bir yoludur. Boyun eğen maymun bakışlarını kaçıracaktır.
Ne yazık ki bu duruma okullarda da rastlanır. Soru soran, sürekli araştıran bir öğrenci “ukala çocuk” damgasını yer. Bu öğrenciler, disipline ve öğretmen otoritesine karşı tehdit olarak algılanırlar.
Kadının, kadınsılık ile öğrenme yürekliliği arasında duyduğu çelişki, ezilenin bilmeyi efendiye özgü görmesi, dindar insanların bilmekle tanrının sahasına girmeyi bir tutması …
Tüm bu insanlar bilmeyi sakıncalı, hınç duyulacak bir şey olarak algılarlar.
İşte demek ki kimi zaman gerçeği öğrenmemek için, kimi zaman öğreneceklerimiz şimdiki konforumuzu bozacağı için, kimi zaman da yeni bir şey öğrenirsek sorumluluk alıp harekete geçmek zorunda kalacağımız için bilmekten, öğrenmekten korkarız.
Sevgi ile kalın./ 27 Şubat 2017
yesimengindeniz.com